Suç ve cezaların ortaya çıkarılmasında, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik ilişkilerin gereksinmeleri göz önünde bulundurularak tespit edilen ceza siyaseti rol oynar. Ceza siyasetinin asli belirleyicisi yasa koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi olayın suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı ya da hafifletici neden olarak kabul edilebileceği mevzularında takdir yetkisine sahiptir.
Fakat yasa koyucu bu yetkisini kullanırken suç ve ceza arasındaki adil dengenin sağlanmasına, öngörülen cezanın cezalandırmada hedeflenen amacı gerçekleştirmeye uygun ve ölçülü olmasına göz önünde bulundurması, belirlenen cezanın insanlık haysiyetine aykırı ve zalimane olmaması lazımdır.
Cezalar ve ceza hükmü taşıyan kanunların bir bütün olarak ele alınması, suç olarak ifade edilen fiillere verilen cezaların da bir uyum taşıması lazımdır. Bu yönden bakıldığında Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılan fiillere verilen cezalar, toplumda gerçek suç olarak ön görülen ve ceza kanununda sayılan fiillere verilen cezalar karşısındaki dengesizlik göstermektedir. Vergi suçları ve kabahatlerine uygulanan yaptırımlar, sadece diğer kanunlarda yaptırımlanan fillerin cezaları karşısında dengesiz değil, aynı zamanda kendi içerisinde de çelişiktir.
Vergi Usul Kanunu’nda idari para cezası yaptırımı gerçekleştirilebilmesi (usulsüzlük ve özel usulsüzlük hariç), 344. maddede vergi ziyaının oluşması şartına bağlanmıştır. Vergi ziyaı tanımı ise Kanunun 341. Maddesinde özetle “vergi mükelleflerinin veya sorumlularının vergiye ilişkin ödevlerini tam veya zamanında yerine getirmemeleri dolayısıyla verginin geç veya eksik tahakkuk ettirilmesi” olarak tanımlanmıştır. Yani bu maddeye göre bir mükellefe 344. madde gereğince idari para cezası verilebilmesi için, Hazine’nin vergi kaybının oluşması gerekir. Vergi kaybı yoksa, idari para cezası da olmamaktadır.
Fakat hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılan fiillerin işlenmesinde olay farklıdır.
Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinin A fıkrasında, vergi kanunlarına göre tutulan yada düzenlenen ve saklanma ve ibraz zorunluluğu olan; defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapmak, esas olmayan yada kayda mevzubahis işlemler ile alakası olmayan kişiler adına hesap açmak yada defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu oluşturacak biçimde tamamen yada kısmen başka defter, belge yada diğer kayıt ortamlarına kaydetmek, defter, kayıt ve belgeleri tahrif etmek, gizlemek yada muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge yapmak, bu tür belgeleri kullanmak suç olarak kabul edilmektedir.